Benim TV İzlerken Reklam Maceralarım ve Otizmdeki Etkilerim... (Ben Eren TAN'ım Bölüm II)



Reklamlara olan ilgim ise iki yaşlarımda başladı. Aynı süreçlerde süren ve çok beğendiğim iki farklı reklam var. Libiamo Ne'lieti Calici temalı ve Türk ev hanımları versiyonlu MARC reklamı ile Queen’in (Vokalist Freddie Mercury’i de saygıyla anıyoruz) SHOW MUST GO ON temalı FORD reklamı… Klibin sonundaki konuşma seslerini anlamasamda çok iyi hatırlıyorum! O iki reklam benim gözümde aşırı alkış almaya değer idi…

Benim iki favori reklamda o dönem gözüme takılan iki detay var. Marc’ta bir köşede “BENCKISER” (Günümüz adıyla “RB”, yani “Reckitt Benckiser”) logosunun birden gözükmesi, Ford’a gelince de sonradan alt köşede defter yaprağı şeklinde açılan beyaz bir “KOÇ” Holding logosunun gözükmesi (ki Koç Holding logosu artık defter yaprağı şeklinde gözükmüyor)… Bahsettiğim iki reklamı video şeklinde paylaştıktan sonra geri kalanları fotoğraf şeklinde paylaşacağım.





Yaşam Kalitesi İçin Çalışır” Derken Aslında Neyden Bahsediliyor?!

Öncelikli olarak yaşam kalitesi için çalışan, her şeyi hayata odaklayan ve yeniliği aşkla tasarlayan “Arçelikten bahsetmek istiyorum. 31 Mayıs 1955 tarihinde kurulan Arçelik markasını üç yaşlarımda tanımaya başladım. Özellikle de, Yaşam kalitesi için çalışır.sloganı ile… O slogana olan hislerime geçmek isterim.

Küçüklüğümde mesela çamaşır makinesi reklamı yayınlanmıştı. Arçelik makine reklamını gösterdikten sonra karşıma son olarak o sloganı gösteriyor. Ee tabii ayriyeten alt köşede defter yaprağı gibi açılan “Koç” Holding logosu… Bilmelisiniz, Arçelik kurulduğu yıllardan beri Koç Holding bünyesinde… :)

Yaşam kalitesi için çalışır.” derken aslında Arçelik neyi kastetmek istedi? Küçüklüğümde aklımdan şu şekilde geçti; acaba “yaşam kalitesi için” makineler (yani beyaz eşyalar) mi çalışıyor, yoksa Arçelik’in personel görevlileri ile işçileri mi? Hala bunun sonuna anlam vermiş değilim! :)

Ama şimdi bunun Arçelik’te çalışan görevlilerin aslında bizlerin yaşam kalitesi için uğraştığını ve emek verdiğini anladım. Koç Holding’e bu anlamda halkına verdiği değerlerden dolayı teşekkür ederim.




Koç’un Karşısındaki “Johnson Wax” Logosu, İşte Onu da Ben Ne Sandım?!


Hani alt köşede defter yaprağı gibi açılan “Koç” Holding logosu vardı yaa, bu sefer “Johnson Wax” logosu da alt köşede defter yaprağı gibi açıldı. Ama tabii ki ters tarafta… :)

Bu aşağıdaki resim aslında “Raid Karınca Yemi” (ATV 16 Nisan 1998 Reklam Kuşağı) reklamından. Ama ben Johnson Waxı mavi arka planı ile değil, beyaz arka planı (Günümüz olarak SC Johnson, A Family Company yazılı olanı da değil) ile tanımaya başladım. Ama hani Raid ya da Johnson Wax bünyesindeki öbür markalar reklamında fark ettiğim ve ters tarafta alt köşede defter yaprağı gibi açılan Johnson Waxı da ben hani “Mesela Bilmem ne Holding ya da Ticaret” sandım. :)

Ama meğer Johnson Wax, bir Aile, Ev ve Temizlik Şirketiymiş… İşte dediğim gibi ben Johnson’ı bir holding sandım. Şirket olarak sayılır da… Ama günümüzde de alt köşede yaprak gibi açılmaya devam ediyor. Ama bu sefer koskocaman olarak!.. :-))




Kosla Reis Nesinden ÇOK DAHA ÖTEDE Kalabilir ki?! :)


Bir başka “RB” ya da eski adıyla “BENCKISER” ürünü olan Kosla’dan (ya da yeni adıyla Vanish) biraz söz etmek isterim. Küçüklüğümde bayanlar mikrofonda konuşarak hep Kosla’yı övüp duruyorlardı. Daha sonra “Kosla Sıvı: Çamaşır Suyundan Çok Öte!” şeklinde bitiyor. Çamaşır Suyundan Çok Öte kısmını çok iyi hatırlıyorum küçüklüğümde… Ayrıca bir Kosla reklamı daha da hatırlıyorum.

Bir ev hanımı eline Kosla’sını alıp çamaşır lekesinin üzerine dökünce öteki ev hanımı da “Dur, yapma!” diye yüksek sesle söyler. Bir erkek dublaj sesi de “Yapın yapın!” der ve Kosla’yı tanıtır. Son olarak “Kosla Sıvı: Çamaşır Suyundan Çok Daha Öte!” şeklinde biter.

Benim anlamadığım bir şey var. Çamaşır Suyundan Çok Daha Öte şeklinde bitince ben de anlam veremedim. Acaba Benckiser Kosla’yı diğer çamaşır sulardan mı ötekileştiriyor dersiniz? Benim küçüklüğümdeki hislerim de şu şekildeydi, Kosla acaba gerçekten bir kahraman mıydı da diğer çamaşır sulardan ötekileştiriliyor? Belli ki RB, yani Benckiser’in bir bildiği var diyelim! Çünkü diğer çamaşır sulardan ötekisini bir türlü çözemedim… :-))) 


Hey Allah’ın McDonalds “Esnaf” Aşçıları..! :-)))

(Eğer yanlış anlamadıysam) Cengiz Küçükayvaz ile Suat Sungur’un rol oynadıkları 1997 yılı McDonalds reklamı vardı. (Reklamı izlemek için Star TV 27 Ekim 1997 şeklinde arayabilirsiniz.) Küçüklüğümde iki aşçı McDonalds hakkında sürekli sohbet edip duruyordu… Ve en sonunda geleneksel McDonalds Gibisi Yok!” müziği ile reklam bitiyordu. Ben ise o an iki aşçının kendi elleriyle McDonalds yaptıklarını sandım!

Ama yanıldığım noktaya şimdi değinebilirim. Meğer iki aşçı kendi elleriyle McDonalds hamburgerini yapmıyorlarmış! İki esnaf lokantası aşçıları oysa kendilerine McDonalds hamburgerini şipariş etmişler! Dediğim gibi; hem aşçılar esnaf yemeklerini (kuru fasulye, pilav, makarna gibileri) yapıyorlar, hem de “McDonalds” şipariş edip yiyiyorlar! Hey Allah’ın McDonalds “esnaf” aşçıları, ben artık size bir şeyler söz etmiyorum! :-)))



CİF’in “Kırmızı Şapkalı, Yüzü Olmayan Beyaz İşçileri” Pankartlarla Gücünü Gösteriyor!


Aslında küçükken reklamın sonunda olmadık yere korktuğumu itiraf etmeliyim. Ama reklamın asıl kendisine gelecek olursak küçücük, bembeyaz, yüzü hiç olmayan ve kırmızı şapkalı “Cif” işçileri her zaman ön planda oldular. Reklamın sonundaki İşte Cif Gücüpankartı aslında aşırı eğlenceli. Ama nereden bilirdim ki ne denli eğlenceli olacağını. Ben hani gerçek hislerime geçecek olursam, Cif pankartlarını gördüğümde biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim açıkçası… :)



Telsim’de “Gelecek Ne Kadar Heyecan Verici” Olabilir ki?!

İşte gel gelelim asıl takıntıma: İşte karşınızda TELSİM! Benim küçüklüğümdeki büyük felaket tellalı takıntımın ta kendisiydi! Fakat nihayet Telsim 11 yıldır ortalıkta yok! Çünkü 2006 yılında İngiliz telefon operatör şirketi Vodafone Telsim’i satın aldıktan bir yıl sonra, Telsim’i en sonunda tamamen yok ederek bütün “Telsim” tabelalarını “Vodafone” olarak değiştirdi. Fakat bu durum Kuzey Kıbrıs’ta hariç… Çünkü Vodafone, Kuzey Kıbrıs’ta Telsim adıyla faaliyetlerine devam etmekte. Telsim’e o şekilde başlık atmamın sebebi ise, Telsim’in günümüz ismi olan Vodafone’un sloganı şu şekilde olduğu için: “Gelecek heyecan verici! Hazır mısın?” Hazırsanız başlayalım.

Küçüklüğümde hele ki kırmızı uzun dikdörtgen içindeki beyaz “TELSİM” yazısı uzun süre aklımdan çıkmadı. Telsim’e takıntımın sebebi ise, elimde bozuk ama gerçek Ericsson, Nokia, Motorola gibi cep telefonları ile oynar, yanımda eski Telsim kartlarından biri ile tutardım.

Telsim’i ilk defa tanıdığımda, takım elbiseli adam sürekli Telsim kartından bahsedip duruyordu. Daha sonra aşağıdaki gibi Telsim logosu uzay uydusu eşliğinde gözüküyordu. Ondan sonra büyük ilgiyle Telsim reklamlarını takip ettim. Taa ki, alt köşeden biri yamulmuş kırmızı kare logosuna geçene kadar..!

En son takip ettiğim Telsim reklamını da çok iyi hatırlıyorum. Müziği halen aklımda ve kafamda “Big, Big, World” şeklinde dolanıp durmakta…

Bu arada nedense belli başlı müzik yapımlar bünyelerinde AYNA, Atilla Taş gibi sanatçıların da bir dönem sponsoruydu…





Doksanlı Kuşağın “Meraklı Vestel”cisi, Seni de Unutmadık!


Seksenli yıllarda Arçelik’e büyük rakip olarak kurulan Vestel’i La Linea (Bay Meraklı) temalı reklamlarıyla tanımaya başladım. Şimdi onunla alakalı hislerime geçelim.

Ne zaman Vestel reklamı gösterilse, sonu hep “Vestel’e Terfi Edin, Rahat Edin” şeklinde ve La Linea eşliğinde biterdi. Vestel ile beraber o an La Linea’yı da tanımaya başladım. Ve ben La Linea’yı ne sandım, onu da bahsedeyim. Nedense olmadık yere Fatih Ürek’e benzetme çağrışımımda bulunmuşum! Özellikle yan profilden saçı, yüzü gibi… :-)))

Son takip ettiğim Vestel reklamı ise, Vestel SuperBlack Televizyon olmuştu. 4 yaşlarımdaydım. Vestel SuperBlack televizyonuna bir kara panter eşlik ediyordu. Ve reklamın sonunda bir dublaj sesi yine “Vestel’e Terfi Edin, Rahat Edin” dese de, bu sefer La Linea yok, kıp girmsi bir gümüş “VESTEL” logosu ve altında “SuperBlack” logosu var idi.

Ertesi gün mü ne, sokağa çıkıp bakkala gittiğimde bir kara kediyi gördüğümde, biraz korkup gerilmiştim. O an annem beni sakinleştirdi ve onun bir kedi olduğunu söylemişti. Kediden korkmamın sebebi ise, o kediyi aslında “Kara Panter” zannetmem idi…




Teknolojiye Dikkat!

Çünkü gerçek dünya ile bağlantımızı kesip sanal dünyada yaşıyoruz. Gerçek ve hayal gücünü ayırt edemiyoruz. O yüzden Televizyondaki sanal dünya olumsuz şekilde bizim öfke nöbetlerimizi tetikliyor. Oradaki hayalleri biz gerçekmiş gibi sanıyoruz. Normal insanlarla göz kontağı kuramıyoruz, çünkü dikkatimiz hep televizyonlarda. Bu yüzden ebebeyinlerin çok dikkatli olması gerekiyor. En azından 0-3 yaş bitene kadar. Çünkü Otizmin 1.5 – 3 yaş arası çocuklarda daha sık görüldüğü bilimsel olarak tespit ediliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SUV’lerde Sınıflandırma Bitti, Şimdi de Sıra Pick-Up’larda!!!

2019 Kia Forte (Cerato): Bu Güç, Daha Güçlüsüne Gider!